Kurucu Temsilcisi - Kağan KALINYAZGAN

Saygıdeğer velilerimiz, öğretmenlerimiz, idarecilerimiz ve çok sevgili öğrencilerimiz,


23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladığımız bu özel günde sizleri sevgiyle selamlıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104. yıl dönümünde, sizlerle birlikte olmaktan, coşkunuzu ve sevincinizi paylaşmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.


23 Nisan 1920 tarihi ülke genelinde umutsuzluğun hâkim olduğu bir zaman dilimiydi. Türk ulusu, Birinci Dünya Savaşı'nın yarattığı yıkımın ve savaşın getirdiği ağır mali yüklerin üstesinden gelmeye çalışıyordu. Savaş nedeniyle tarım sektörü, iş gücü kaybı ve arazilerin harap olmasıyla, yeni var olan sanayi sektörü ise hammadde eksikliği, altyapının yetersizliği ve savaşın getirdiği ekonomik izolasyon nedeniyle neredeyse yok olma noktasına gelmişti. Ekonomik kaynaklar tükenmiş, devletin gelir kaynakları azalmış ve halkın yaşam standartları ciddi şekilde düşmüştü. Salgın hastalıklar ve zorunlu göçler, nüfus yapısını derinden etkilemişti. Nüfus mübadeleleri, sosyal dokuyu zayıflatarak toplumsal gerilimlere sebep olmuştu.


Bu döneme kadar yaşanan savaş ve işgaller, Osmanlı toplumunun çok katmanlı yapısını daha da karmaşık hâle getirmiş, farklı etnik ve dini gruplar arasındaki gerilimleri artırmıştı. Eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimin zorlaşmasıyla birlikte toplumsal değerler ve gelenekler hızla değişmekteydi. Dinin siyasi amaçlar için kullanılması, Osmanlı’nın halkın desteğini kazanma ve muhalif sesleri bastırma amacıyla kullandığı bir strateji olarak öne çıkmıştı. Bu durum, ulusal mücadele sürecinde toplumsal birlik ve beraberliğin sağlanmasını zorlaştırmıştı. Aynı zamanda, basının taraflılığı ve savaş sonrası koşullar altında sansürlenen gazeteler, halkın gerçeklerden haberdar olmasını tamamen engelliyordu.


Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanan siyasi belirsizlikler ve işgal güçlerinin ülkenin bazı bölgelerindeki varlığı, ulusal egemenlik mücadelesini daha da karmaşık hâle getirmişti. Diğer taraftan, bu durum Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanma sürecini hızlandırıp Türkiye'nin ulusal bağımsızlık mücadelesini daha da meşrulaştıran bir faktör olmuştu. İstanbul'un işgali ve Sultan Vahdettin'in işgal güçleriyle iş birliği yapması, Anadolu'da milli mücadele ruhunu güçlendirmiş ve nihayetinde Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla sonuçlanan bağımsızlık hareketini tetiklemişti.


Bu zorlu koşullar altında, Büyük Millet Meclisinin açılması, yalnızca siyasi bir dönüm noktası değil, aynı zamanda ulusal direnişin ve bağımsızlık mücadelesinin de bir simgesi hâline gelmişti. Meclisin açılmasıyla birlikte halkın kendi kaderini tayin etmesi yolunda atılan adımlar, ulusal birlik ve beraberliğin pekiştirilmesine ve çağdaş Türkiye'nin temellerinin atılmasına zemin hazırlamıştı.


Aradan bir asır geçmesine rağmen ekonominin küçülmesi, tarım ve hayvancılığın gücünü yitirmesi, sanayinin daralması, göçlerin sosyal dokuyu sarsması ve toplumsal gerilimlerin derinleşmesi, adeta geçmişin gölgesinin hâlâ üzerimizde olduğunu bizlere hatırlatıyor. Dinin siyasi amaçlar için kullanılması ve basının taraflılığı, tıpkı geçmişte olduğu gibi, toplumsal birliğimizi ve beraberliğimizi tehdit eden unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Bu durum, halkın yaşam standartlarının düşüşüyle birleştiğinde, adeta tarih sayfalarından fırlayıp günümüze ulaşan bir uyarı niteliği taşıyor. Bütün bu zorluklar karşısında, Atatürk'ün öncülük ettiği reformlar ve birleştirici liderliği ise bize çok önemli dersler sunuyor. Atatürk'ün ilke ve inkılaplarından aldığımız ilhamla, geçmişten çıkardığımız dersler ve birlik içinde hareket etmenin verdiği güç, bugün de bize doğru yolu gösteriyor. Ayrıca geleceğe de umutla bakmamızı sağlıyor.


Yaşanan bu büyük zorlukların tekrarının önüne geçmek için, ilk olarak çocuklarımızı bilinçli bir şekilde eğitmek ve onları geleceğe hazırlamak biz eğitimcilerin en büyük sorumluluğudur. Bu sorumluluk ancak tarihimizi, özellikle de Cumhuriyetimizin kuruluşunun ardındaki mücadeleleri, fedakârlıkları ve kazanımları, çocuklarımıza doğru ve ilham verici bir şekilde aktarmakla yerine getirilebilir. Onlara, bu toprakların her karışında yatan cesaret, azim ve birlik ruhunu öğreterek, Atatürk'ün "En büyük eserim" dediği Cumhuriyetimizin mucizelerle dolu hikâyesini adeta yüreklerine kazımalıyız. Böylece, gelecek nesiller de bu bilinçle donanacak, geçmişin değerli derslerini geleceğin inşasında pusula olarak kullanacaklardır. Bu sayede, onlar da kendi zamanlarının zorluklarıyla yüzleşirken, atalarının kararlılıkla yürüdüğü yolda istikrarla ilerlemeye devam edeceklerdir.


YÜCE Okulları olarak, öğretim programlarımızı, tarihimizin bilincinde hareket ederek dikkatle şekillendiriyoruz. Milli bayramlarımızı, tarihimizi hatırlamak ve hatta onları yeniden canlandırmak bakımından benzersiz fırsatlar olarak değerlendiriyoruz. Bu kapsamda, aylar süren titiz hazırlıklarla çocuklarımızla birlikte anlamlı gösteriler düzenliyoruz. Her bir milli bayram, bize farklı duygular yaşatsa da hepsi bir araya geldiğinde karşılaşabileceğimiz her türlü zorluğa karşı mücadele etme gücü veren büyük bütünü oluşturuyor. Bizler için, 23 Nisan özgürlüğün, 19 Mayıs umudun, 30 Ağustos gururun, 29 Ekim ise inancın sembolüdür. Gösterilerimizle bu duyguları çocuklarımıza aktararak, onların kalplerine yerleştirmeyi hedefliyoruz. Bugün, işte bu önemli günlerden birinin daha tanığıyız. Çocuklarımıza, Atatürk'ün bizlere armağan ettiği özgürlüğün coşkusunu yaşatacağımız önemli bir gün. Şimdi, sahneyi onlara bırakma zamanı. Bırakalım onlar, Atatürk'ün bizlere kazandırdığı özgürlüğü kendi dilleriyle ifade etsinler; bu özgürlüğü yaşasınlar ve yaşatsınlar.


Bu derin duygularla, Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, tüm şehitlerimizi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve kalkınması yolunda canlarını feda eden tüm büyüklerimizi rahmetle ve en derin saygıyla anıyorum. Büyük önderimiz Atatürk'ün çizdiği yolda, ilke ve inkılaplarına bağlılıkla yürüyen, aydınlık geleceğimizin teminatı YÜCELEN GENÇLERİMİZE sevgilerimi iletiyorum. Onların azmi, bilgisi ve cesaretiyle, Cumhuriyetimizin ışığı daha da parlak bir geleceğe taşınacak; Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.


Sevgi ve saygılarımla,

  

Dear parents, teachers, administrators, and beloved students,


On this special day as we celebrate April 23rd National Sovereignty and Children's Day, I greet you all with love and affection. It brings me great joy to be with you to share in your enthusiasm and happiness on the 104th anniversary of the Turkish Grand National Assembly.


April 23rd, 1920, was a time when despair prevailed across the country. The Turkish nation was struggling to overcome the devastation caused by World War I and the heavy financial burdens it brought. Due to the war, the agriculture sector suffered from labor loss and land destruction, while the nascent industrial sector was on the brink of collapse due to lack of raw materials, inadequate infrastructure, and economic isolation brought by the war. Economic resources were depleted, state revenues decreased, and the living standards of the people significantly declined. Epidemics and forced migrations deeply affected the population structure. Population replacements weakened the social fabric, leading to social tensions. 


The wars and occupations up to this period had further complicated the multi-layered structure of Ottoman society, increasing tensions between different ethnic and religious groups. Access to education and health services had become more difficult, and social values and traditions were rapidly changing. The misuse of religion for political purposes had emerged as a strategy used by the Ottoman Empire to gain the support of the people and suppress dissenting voices. This situation made it difficult to achieve social unity and solidarity during the national struggle. Additionally, biased press and censored newspapers under post-war conditions completely prevented the public from being informed of the truth. 


Political uncertainties in the Ottoman Empire and the presence of occupation forces in certain regions of the country had further complicated the struggle for national sovereignty. On the other hand, this situation accelerated the process of the Ottoman Empire's fragmentation and further legitimized Turkey's national independence struggle. The occupation of Istanbul and Sultan Vahdettin's collaboration with the occupying forces strengthened the spirit of national resistance in Anatolia and ultimately triggered the independence movement that resulted in the opening of the Grand National Assembly under the leadership of Mustafa Kemal Atatürk.


The opening of the Grand National Assembly under such challenging conditions was not only a political turning point but also a symbol of national resistance and the struggle for independence. The steps taken towards determining the fate of the people with the opening of the Assembly laid the groundwork for strengthening national unity and solidarity and laying the foundations of modern Turkey.


A century has passed, yet the shrinking economy, the decline of agriculture and animal husbandry, the contraction of industry, the upheaval caused by migrations, and the deepening social tensions remind us that the shadow of the past still looms over us. The misuse of religion for political purposes and biased press, like in the past, emerge as threats to our social unity and solidarity. When combined with the decline in people's living standards, this serves as a warning that reaches us as if leaping from the pages of history. In the face of all these challenges, the reforms led by Atatürk and his unifying leadership offer us significant lessons. Drawing inspiration from Atatürk's principles and revolutions, the lessons we have learned from the past, and the strength derived from acting together in unity guide us on the right path today and give us hope for the future.


To prevent the recurrence of these great challenges, it is our foremost responsibility as educators to educate our children consciously and prepare them for the future. This responsibility can only be fulfilled by transmitting our history, especially the struggles, sacrifices, and achievements behind the establishment of Turkish Republic to our children in a correct and inspiring manner. We must engrave in their hearts the courage, determination, and spirit of unity lying in every inch of this land, as well as the miraculous story of Turkish Republic, which Atatürk called "my greatest work". Thus, future generations will be equipped with this consciousness, using the valuable lessons of the past as a compass in building the future. In this way, while facing the challenges of their own time, they will continue to progress steadily on the path walked with determination by their ancestors.


At YÜCE Schools, we carefully shape our curriculum by moving with an awareness of our history. We consider our national holidays as unique opportunities to remember our history and even relive it. In this context, we organize meaningful performances with our children after months of meticulous preparation. Although each national holiday evokes different emotions, when combined, they form a greater whole that empowers us to face any kind of difficulty. For us, April 23rd symbolizes freedom, May 19th represents hope, August 30th embodies pride, and October 29th signifies faith. Through our performances, we aim to convey these emotions to our children and implant them in their hearts. Today, we are witnesses to one of these important days. It is a significant day where we will make our children experience the enthusiasm of freedom bestowed upon us by Atatürk. Now is the time to hand over the stage to them. Let them express the freedom that Atatürk has gifted us in their own words; let them experience and preserve this freedom.


With these profound feelings, I respectfully commemorate all our martyrs, especially our Commander-in-Chief Mustafa Kemal Atatürk, and all our great predecessors who sacrificed their lives for the establishment and development of the Republic of Turkey. I extend my heartfelt condolences and deepest respect. I convey my love to our YÜCE YOUTH, the guarantors of our bright future, who walk in loyalty to the principles and revolutions of our great leader Atatürk. With their determination, knowledge, and courage, the light of Turkish Republic will be carried to an even brighter future; the Republic of Turkey will endure forever.


With love and respect,

Adres Bilgileri