Tarih,
insanlığın ve toplumların hafızasını ifade eden sosyal bir bilimdir. Hafızasını
kaybeden bir toplumun kimliği de olamayacağı için tarihimizi doğru şekilde
öğrenmemiz, okumamız, araştırmamız ve sorgulayarak tarihi olaylar arasında
neden sonuç ilişkisi kurmamız gerekir. Okumadan, gerçeklerden uzak, kurmaca senaryolarla,
televizyon dizilerinden tarihini öğrenmeye kalkan bir toplum zamanla tarihsel
doğrulardan uzaklaşacak, kimliğini oluşturan temel değerlere sahip olamayacak
ve nihayetinde geleceğini belirleme şansına kavuşamayacaktır.
Atatürk, “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa
değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” sözüyle tarihi yeniden yazmaya çalışanların, doğrular karşısında er ya
da geç hesap vereceğini ifade ediyor. Ne yazık ki, bu hakikate rağmen tarih
bilincini yeniden şekillendirmeye çalışan bu popüler kültür ürünleri ile halen toplumumuzun
zihinsel kodlarıyla oynanabiliyor.
Bu
gibi durumlarda, onun izinde yürüyen bir nesil olarak, “Atatürk olsaydı, neler yapılmasını isterdi?” diye sorgulamaktan
kendimizi alıkoyamıyoruz. Büyük bir olasılıkla, tarihi tarihçilere bırakmanın
sorumluluğuyla hareket eder, Türk Tarih
Kurumunu kurduğu gibi, tarihi sevdirecek ve yaygınlaştıracak yeni projelerin
geliştirilmesi için çaba sarf ederdi. Tarihimizi kurmaca senaryolarla yeniden
yazmaya yönelik bu zihniyetin karşısında da, kurgu dizinin nasıl olması
gerektiğini ispatlarcasına yeni bir televizyon dizisinin oluşturulmasını
isterdi.
Dizinin adı ne olurdu
dersiniz? SİYAH ÇİÇEKLERİN ÜLKESİ
TANITIM FRAGMANI
Çanakkale Savaşı “Conkbayırı tepesi askerimizin eline geçtikten sonra düşman karadan ve
denizden yönlendirdiği seri ve kesif topçu ateşiyle Conkbayırı’nı cehenneme
çevirir. Gökyüzünden şarapnel, demir parçaları yağmur gibi yağar. Etraf
şehitler ve yaralılar ile doluyken herkes Allaha sığınarak sonlarını bekleyip
durur. Muharebe meydanında cereyan eden hali seyreden Mustafa Kemal’in bir şarapnel parçası göğsünün sağ tarafına çarpar.
Kalbini delen bu kurşunla Mustafa Kemal
10 Ağustos 1915’te şehit
olur. Çanakkale Savaşını kazanan İngiliz ve Fransız donanmaları boğazları geçerek
İstanbul’a doğru ilerler.”
Zamanın
kırıldığı ve tarihin akış çizgisinin değiştiği bazı anlar vardır. İşte o
anlardan birinde, kurşun Mustafa Kemal’in
saati yerine kalbine isabet ettiği için sadece Türkiye’nin değil, dünyanın tarihi de değişir.
Bugün
mucize olarak adlandırdığımız bu anın, tarihte nelerin değişmesine sebep
olabileceğini hayal edebiliyor musunuz? Gelin hep birlikte Siyah Çiçeklerin Ülkesi dizisinin senaryosuna göz atarak bu durumda
neler olabileceğini görelim.
SİYAH ÇİÇEKLERİN ÜLKESİ- BİRİNCİ
SEZONU:
Birinci
sezon Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve parçalanması üzerine kurgulanır.
·
İngiliz ve Fransızlar, Çanakkale Savaşını
kazanarak ve boğazları geçerek 1915 yılında İstanbul’u işgal eder.
·
Büyük bir zayiat veren Osmanlı
ordusunun Padişahı Sultan Mehmed Reşad, İngiltere’nin himayesi altına girer ve Mondros
Ateşkes Antlaşmasını imzalar.
·
Savaştan yeni çıkmış ve yüzbinlerce
şehitle yaralarını sarmaya fırsat dahi bulamamış Türk ulusu bir direniş başlatamaz.
·
Sevr Antlaşmasıyla, sosyal yapı incelenmeksizin
İngilizler tarafından masa başında cetvelle sınırları bölünen Trakya ve Anadolu,
işgal devletleri tarafından paylaşılır. Bugün Türkiye’nin sahip olduğu sınırlar içerisinde sadece İç Anadolu ve Orta Karadeniz Türklere
bırakılır.
o
Marmara, Padişahın himayesinde İtilaf
devletlerinin ortak oluşturduğu Boğazlar Koalisyonu;
o
Trakya, Yunanistan;
o
Ege, Yunanistan ve İtalya;
o
Akdeniz, İtalya ve Fransa;
o
Güney Doğu Anadolu, İngiltere, Fransa ve
Ermenistan;
o
Doğu Anadolu ise Ermenistan; egemenliğine terk
edilir.
·
Türk halkının bir bölümü Balkanlardan ve
Anadolu’nun farklı bölgelerinden İç Anadolu ve Orta Karadeniz bölgesine
çekilerek tarihe “Büyük Göç” olarak
geçen ve büyük kayıplar verilen bir göç hareketi gerçekleştirir.
·
İngiliz ve Fransız donanmasının Çanakkale
zaferi, Birinci Dünya Savaşının daha erken sonuçlanması, Anadolu’nun işgali ve
Rusya’da Çarlık rejiminin varlığını daha fazla sürdürmesine sebep olduğu için dünya
tarihi de değişir.
·
Sultan Mehmed Reşad’ın ölümü
üzerine, Sultan Altıncı Mehmed Vahdeddin 1918 yılında İstanbul’daki kukla
Padişah olur. İngiltere ile iş birliği içerisinde hareket ederek Anadolu’ya
sıkışan Türk halkının üzerindeki
baskı ve zulüm daha da artmasına sebep olur.
SİYAH ÇİÇEKLERİN ÜLKESİ-İKİNCİ
SEZONU:
İkinci
sezon İkinci Dünya savaşı ve etkileri çerçevesinde kurgulanır.
·
1930 sonrasında, İç Anadolu’da İsmet İnönü, Kazım Karabekir ve Celal Bayar öncülüğündeki milli
mücadele hareketi başlar.
·
Genelgeler yayınlayarak ve
kongreler düzenleyerek sessizce başlayan bu mücadele ileride İsmet İnönü’nün liderliğinde
örgütlenecek olan Kuvayı Milliye’nin
temelini oluşturur.
·
Batılı devletlerin çemberiyle çevrili
olan Türk ulusu İkinci Dünya Savaşı’na
kadar bağımsızlık mücadelesini sürdürür.
·
Çarlık Rusya’nın yıkılışı ve
beraberinde Bolşevik İhtilali’nin daha geç yaşanması nedeniyle Rusya yeteri
kadar güçlenemediği için İkinci Dünya Savaşı’nın kaderi, Almanya’nın Rusya’da
kazandığı zaferlerle değişir.
·
Aynı zamanda Anadolu topraklarına
sıçrayan İkinci Dünya Savaşı, çok daha büyük kayıp ve yıkımlarla 1940’lı
yılların sonuna kadar sürer.
·
İkinci Dünya savaşından sonra
oluşan demokratikleşme sürecinde 23 Nisan 1950 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara’da açılır.
·
29 Ekim 1953 tarihinde İç Anadolu
ve Orta Karadeniz sınırları içerisinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı gerçekleşir. İsmet İnönü ilk Cumhurbaşkanı olur.
SİYAH ÇİÇEKLERİN ÜLKESİ-ÜÇÜNCÜ
VE FİNAL SEZONU:
Üçüncü
sezon Türkiye Cumhuriyeti’nin tam
bağımsızlık mücadelesi çerçevesinde kurgulanır.
·
İç Anadolu ve Orta Karadeniz’de
yer alan Türkiye Cumhuriyeti sınırları
dışında kalan Anadolu’da ve Marmara’da İkinci Dünya Savaşı nedeniyle büyük bir yıkım
yaşanmıştır. Batılı devletlerin egemenliğinde kurulan bu bölgedeki sömürge
devletlerde iç savaşlar ve bağımsızlık mücadelesi başlar.
·
İsmet İnönü’nün diplomasi kabiliyetiyle İkinci
Dünya Savaşı’na karışmamış olan Türkiye
Cumhuriyeti, Misak-ı Milli olarak adlandırdığı bugünkü sınırlarımızı
kazanmak amacıyla yeni bir bağımsızlık savaşı başlatır.
·
Tarihe, “Misak-ı Milli Savaşı” olarak geçen ve 17 yıl süren bu mücadelenin
sonunda 1960 yılında imzalanan Lozan Antlaşması’yla Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını genişletir.
·
Batılı devletlerin Boğazlar, İstanbul,
İzmir ve Hatay gibi stratejik bölgelerin bırakılması konusunda gösterdiği
direnç karşısında diplomatik ilişkiler devreye girer ve bu sorunların çözülmesi
on yıl daha alır.
·
Uzun süren savaşlar ve milli
mücadelenin diplomatik safhası sonunda tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti ancak
1973 yılında bugünkü sınırlarına kavuşur.
·
Bu defa, Türkiye Cumhuriyeti’nin önünde çağdaş uygarlık yolunda atılması
gereken birçok adım ve devrim bulunmaktadır. Eğitim, ekonomi, hukuk, siyaset ve
toplumsal alanda yapılan birçok devrimle Türkiye
Cumhuriyeti, 21. yüzyılın başlarına doğru, yarıdan fazla vatandaşını
savaşlarda kaybetmiş, 40 milyon nüfusa sahip, bağımsız bir ülke olarak uluslararası
rekabet kulvarında gerilerdeki yerini alır.
Üç
sezon boyunca dizi, bu tarih çizgisi içerisinde kahramanlık ve ayrılık
hikâyeleri ile bezenir. Kardelenler, zambaklar, çiğdemler ve karanfiller gibi
birçok çiçeğe ev sahipliği yapan Anadolu toprakları bir yüzyıl boyunca yaşanan
savaşlarla kanla sulandığı ve yasla bezendiği için bu dizinin adı “Siyah Çiçeklerin Ülkesi” olur.
23
Nisan 2000 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin 50. Yıl dönümünde, modern Türkiye’nin simgesi olan tarih öğretmeni Güneş Topçu’nun meclis koltuklarında yer alan öğrencilere hitaben yaptığı
konuşma final sahnesini oluşturur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin saygıdeğer üyeleri ve asıl sahipleri,
Bağımsızlığımızın 50. yılını
gururla kutlarken bir yandan da kendi topraklarında sömürge olarak yaşatılan,
gelişmesinin önüne zincirler çekilmiş, genç kuşaklarına onurlu bir miras
bırakmasına engel olunmuş bir halkın gecikmiş zaferini titreyen ellerimizle
alkışlıyoruz.
Keşke bu salonda çok daha önce
toplanmış olsaydık. I. Dünya Savaşı’nda alınan yenilginin ardından, savaştan da
ağır şartlar yaşanmasına neden olan antlaşmalarla topraklarımızda neredeyse bir
asır tutsak bir halk olarak yaşadık, kuşatıldık, hapsolduk… Direnişimiz,
bağımsızlık mücadelemiz geleceğimizi de çalarak yarım kaldı.
Tarihe geçecek bu mücadelenin
yarım kalması, Anadolu’nun büyük savaşlarla çepeçevre kuşatılarak yeni
yıkımlara sürüklenmesi ve 20. yüzyılın tanık olduğu en büyük güç çatışmalarına
ev sahipliği yapması Anadolu’nun gerçek sahiplerini zorunlu bir çaresizliğin
içine itmiştir.
Keşke, bu çaresizlik 20. yüzyılın başlarında büyük bir demokratikleşme
hamlesi ile son bulsaydı.
Keşke, anlayabilseydik Çanakkale’de “Ben size taarruzu değil ölmeyi
emrediyorum” diyen komutanı ve o gün devralsaydık bu emri.
Keşke, bu emirle o gün başlatsaydık ulusal mücadeleyi.
Keşke, aynı kararlılıkla; cehalettin, bağnazlığın engellerini aşıp bu kadar
geç kalmasaydık; bağımsızlığa, çağdaşlığa, laikliğe ve demokratik bir hayata...
Salonumuzu dolduran onurlu
gençler; keşkelerle dolu yakın tarihimizden öğrenilecek o kadar çok şey var ki...
Büyüklerimizin eşsiz mücadelesiyle kurulan Cumhuriyet’i,
yükseltecek ve sürdürecek olan sizlersiniz!
Biz de isterdik ki, bir mucize olsaydı ve bu eşsiz Cumhuriyet çok daha önce
kurulabilseydi.
Biz de isterdik ki, bugün 21. yüzyılın acımasız koşulları altında sizlere böylesine büyük
bir sorumluluk yüklemek zorunda kalmasaydık.
Biz de isterdik ki, sizler de gelişmiş ülkelerde yaşayan gençlerle aynı fırsatlara sahip
olabilseydiniz.
Bağımsızlık mücadelesi için
büyük bedeller ödemiş bir neslin temsilcisi olarak, gençlerimize böylesine
büyük bir görev yüklemiş olmanın sorumluluğu altında sizleri minnet ve sevgiyle
selamlıyorum.
Güneş Topçu-Tarih Öğretmeni
Küçücük
bir saatin dünya tarihini ve yüz milyonlarca insanın hayatını değiştirebileceğini
hayal edebilir miydiniz? Evet, bugün bu salonda, bizler hayal edebiliyoruz.
Çünkü o saat herhangi bir saat değildi. Mustafa
Kemal’in ceketinin sol üst cebinde duran saatti ve o kurşun Mustafa Kemal’in saatine isabet
etmeseydi, ne bizler, ne de bugünkü Türkiye olurdu.
Çanakkale Zaferi’nin 103. Yıldönümünü andığımız bu anlamlı günde, varlığımızı borçlu
olduğumuz, Türkiye Cumhuriyeti'nin
kurucusu Yüce Atatürk başta olmak
üzere, yaşamını ülkesine adayan tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, onlara
duyduğumuz sonsuz şükran, saygı ve gönül borcunu bir kez daha yinelemek
istiyorum.
Sevgi ve saygılarımla,
Kağan
Kalınyazgan