Saygıdeğer velilerimiz, öğretmenlerimiz, idarecilerimiz ve çok sevgili öğrencilerimiz, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı internet yayınında sizleri sevgiyle selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 101. yıl dönümünde, sizlerle birlikte olmaktan, coşkunuzu ve sevincinizi paylaşmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.
Mustafa Kemal Atatürk'ün düşüncesinde çocuklar bir milletin geleceğidir. Atatürk, tarihimizin yeni nesillerce özümsenmesini, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini emanet ettiği cumhuriyet bekçilerinin bu bilinçle yetişmesini arzulamış, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ilk kez kapılarını açtığı günü çocuklara hediye ederek onlara duyduğu sarsılmaz güvenini ve sevgisini böylelikle ifade etmiştir.
YÜCE Okulları çatısı altında milli mücadele ve Cumhuriyetin kuruluş dönemini yaşatmayı ve şanlı tarihimizi öğrencilerimize doğru bir şekilde aktarmayı önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e bir görev olarak görüyoruz. Bu amaçla öğretim programlarımızı çağın gerekleri doğrultusunda yapılandırıyor, etkinliklerle ve özel günlerde yaptığımız kutlamalarla bütünün parçalarını bir araya getiriyoruz. Böylelikle öğrencilerimiz mucizelerle dolu tarihimizde Atatürk’ün nasıl büyük bir özveri ile ülkesini yeniden canlandırmayı ve yıkık Osmanlı Devleti’nden bir Türkiye Cumhuriyeti yaratmayı başarabildiğini yaşayarak öğrenme fırsatı yakalıyorlar.
Öğrencilerimize olan sorumluluğumuz sadece onlara tarihimizi aktarmakla sınırlı değil elbette. Çocukluktan gençliğe, gençlikten yetişkinliğe uzanan karakter gelişimi döneminde onlara örnek olarak ve rehberlik yaparak kişilik gelişimlerinin sağlıklı bir şekilde tamamlanmasına yardımcı olmakla da sorumluyuz.
Bu çerçevede Atatürk’ün bir sohbetinde dile getirdiği “Çocuklarımızı artık düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız,” sözü çağının çok ilerisinde bir yaklaşım değil midir? Düşüncelerini özgürce ifade edemeyen gençler zaman içerisinde kendilerini keşfetme fırsatı bulamadıkları için kişilik gelişimleri de olumsuz etkilenir. Bağımsız düşüncenin, tartışma kültürünün olmadığı bir ortamda bu gençler maruz kaldıkları baskıcı ortamın da etkisiyle doğal olarak çevrelerinde otorite kabul ettikleri kişilerle bağ kurmaya başlarlar. Biat kültürüne maruz kalan, otoritenin onayı olmaksızın karar dahi veremeyen bu gençlerde özgüven, liderlik, yaratıcılık ve girişimcilik gibi çağın gerektirdiği beceriler de gelişemez.
Atatürk’ün bir asır önce bizlere görev verdiği gibi fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek eğitim dünyasının en öncelikli görevlerinden biridir. Maalesef bu anlamda gerek geleneksel medya kanalları gerekse sosyal medya gençlerimiz için doğru örnek teşkil etmiyor; çocuklarımıza sağlıklı bir gelişim ortamı sunamıyor. Haber kanallarında da durum farklı değil. Düşünce özgürlüğünün bulunmadığı hiçbir ortam çocuklarımızın ruhsal gelişimine katkı sunmuyor.
Çocuklarımızı bu olumsuz çevreden korumak adına YÜCE Okulları çatısı altında korunaklı bir yuva oluşturduğumuza inanıyoruz. Onları küçük yaşlardan itibaren kendilerini özgürce ifade etmeleri için teşvik ediyoruz. Öğretim programlarımızda öğrencilerimize aktif oldukları alanlar oluşturuyoruz. Hemen hemen her konu ve ünitede tartışıyoruz ve farklı fikirlerle saygı duymayı öğreniyoruz. Yaratıcılık, eleştirel düşünce ve problem çözme gibi 21. Yüzyılda ihtiyaç duyacakları becerileri geliştirmek üzere etkinlikler yapıyoruz. Bolca okuyoruz ve farklı hayat hikâyelerinden dersler çıkarıyoruz. Bütün bu çalışmaları yaparken kurumsal değerlerimize bağlı kalarak Ata’mızın izinden yürümeye devam ediyoruz.
Bu süreçte velilerimizin bize olan güveni ve desteği çocuklarımızın bağımsız bireyler olarak yetişmeleri konusunda en büyük katkıyı sağlıyor. Okul hayatının aileyle bütünleşmesi gelişimin sürekliliğini oluşturuyor. Çocuklarımızın düşünce dünyalarını genişletmek ve onların gelişim süreçlerinde örnek teşkil edecek doğru karakterlerle buluşturmak bize ve velilerimize düşen sorumlulukların başında geliyor. Çocukların maruz kaldıkları medya çemberinde örnek olarak sunulan ve onların düşünce dünyalarını genişletmek bir yana, adeta sınırlayan kimliklerin karşısına bizler de doğru karakterleri örnek göstererek ve çocuklarımızla paylaşarak onlara ışık tutuyoruz. Bu süreçte sadece Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızı örnek göstermekle kalmıyoruz; yaşamını ülkesine ve insanlığa adamış tüm değerlerimize sahip çıkarak onları yaşatmaya devam ediyoruz.
Örneğin:
• Eserleri vasıtasıyla topluma sevgi, özgürlük, umut ve adalet aşılayan, edebiyatçı kimliğinin yanında barış yanlısı bir aktivist olan Yaşar Kemal’i,
• Kendini insanlığın yararına çalışmaya adamış, hepimize doğa sevgisini kazandırmış, Türkiye’nin toprak dedesi Hayrettin Karaca’yı,
• Kız çocuklarının okuması için seferber olmuş, kadın hakları için mücadele etmiş, ülkesinin aydınlık yarınlara ulaşması için hiç bıkmadan usanmadan son nefesine kadar çalışmış Türkan Saylan’ı,
• Araştırmalarıyla Türkiye’nin milli mücadele dönemine tanıklık eden, edebi yapıtlarıyla tarihimizi yaşatan Türk edebiyatının en büyük yazar ve araştırmacılarından biri olan Turgut Özakman’ı,
• Hayatını çalışmaya adamış, bilim insanı olarak dünya tarihine geçmiş Cahit Arf’ı, Oktay Sinanoğlu’nu, Aziz Sancar’ı,
• Sanat dünyamıza altın harflerle isimlerini yazdırmış olan Barış Manço’yu, Yıldız Kenter’i, Tarık Akan’ı…
Ve adını bu satırlara sığdıramadığımız ancak öğretim programlarımızda özenle yer verdiğimiz, çağdaş ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti için mücadele vermiş aydınlarımızı temsil ettikleri tüm değer ve ilkeleriyle yaşatmaya devam ediyoruz. Aydınlık bir Türkiye idealiyle yürüttüğümüz çalışmalarımızda çocuklarımıza özgür düşünce kapılarını açmanın bir vatan görevi olduğuna inanıyoruz.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutladığımız bu özel günde, Başkomutanımız Atatürk ve tüm şehitlerimizle birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin payidar kalmasına hizmet eden ve bu uğurda yaşam mücadelesi vermiş olan tüm büyüklerimizi rahmet ve saygıyla anıyor, büyük önderimiz Atatürk’ün izinde yürüyen YÜCElen gençlerimize sevgilerimi iletiyorum.
Saygılarımla,
Kağan Kalınyazgan