Kurucu Temsilcisi - Kağan KALINYAZGAN

Sevgili Öğrencilerimiz, Değerli Velilerimiz, Öğretmen ve İdarecilerimiz


Bu özel günde sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet’in kuruluşunun 99. yıl dönümünde sizlerle birlikte olmaktan, coşkunuzu ve sevincinizi paylaşmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.


Cumhuriyet ilan edildikten sonraki günde Gazi Mustafa Kemal, İsmet İnönü’ye yazdığı mektupta haklı olarak Türkiye'nin o günkü durumunu “Bize, geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı.” sözleriyle ifade etmişti. Nitekim, devletin parası yoktu, sermaye yok denecek kadar azdı, iş yoktu ve işsizlik aşırı boyuttaydı. Tarım üretimi halkın karnını doyurmaya bile yetmiyordu. Ekonomi ve ticaret gelişmemiş, hayat standardı çok düşüktü. Nüfusun %75’i köyde yaşıyordu ve önemli bir kısmı da hastalıklıydı. Var olan iç ve dış ticaretin hemen hemen tamamı azınlıkların ve yabancıların elindeydi. Banka ve finans sektörü dahil olmak üzere Türklere ait bir kuruluş yoktu. Zorunlu tüketim malları da ancak yüksek maliyetle ithal ediliyordu. 


Eğer Cumhuriyetin ilk 10 yılında büyük bir mucizeyle bu trajik durumun nasıl tersine çevrildiğini inceleyecek olursak Cumhuriyetin 100. kuruluş yılına yaklaştığımız bu günlerde bize bırakılan bu büyük mirasın değerini çok daha iyi anlayabiliriz. Bu nedenle bugünkü programımızda 29 Ekim 1923’te başlayan bu akıl almaz dönüşümün 10 yıl kadar kısa bir sürede Türkiye’yi bir kabustan uyandırıp Milletler Cemiyetine üyelikle birlikte çağdaş uygarlık seviyesine nasıl taşıdığını hatırlatmak ve Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ve yol arkadaşlarını böylelikle bir kere daha anmak istedik.


Öncelikli olarak gelin, hep birlikte genç Cumhuriyet’in ilk 10 yılında yapılan atılımlara hızlıca göz atalım.


Cumhuriyet’le birlikte ulusal devlet yapısına geçen Türkiye; halifeliğin kaldırılması, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, tekke, türbe ve zaviyelerin kapatılmasıyla laik devlet anlayışını hayata geçirdi.

Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Borçlar Kanunu ve diğer temel kanunların kabulü ve Danıştayın kuruluşu ile hukuk devleti olma yolundaki en önemli adımlar atıldı.


Tevhid-i Tedrisat ve Milli Eğitim Teşkilatı Kanunlarının kabulü ile milli eğitim sistemi sağlam temeller üzerine kuruldu. İlköğretim zorunlu hale getirildi, karma eğitime geçildi, köy öğretmen okulları ve hemen arkasından millet mektepleri açıldı. Harf inkılabı ile halkın çoğunluğunun okuryazar olması ve Arap kültürünün etkisinden kurtarılan Türk milletinin çağdaş uygarlıklar arasında yer alması sağlandı. Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu, İstanbul Üniversitesi ve Ankara Ziraat Enstitüsü kuruldu. İstanbul Teknik Üniversitesi ise modern imkanlarla donatıldı. Ankara Numune Hastanesi açıldı; Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü kuruldu.


Cumhurbaşkanlığı Orkestrası ve Milli Tiyatro sahnesi kuruldu, Müzeler Genel Müdürlüğü bünyesinde birçok müze açıldı. Genç Cumhuriyetin getirdiği değerlerin aktarılması için Halkevleri açıldı ve kısa zamanda Türkiye’nin dört bir yanına yayıldı.


Türkiye İktisat Kongresinde ulusal ekonomi ilkesinin kabulü ile ekonomi alanında yapılacak reformlar belirlendi ve Sanayinin Özendirilmesi Kanunu ile yatırımcılara teşvikler verildi. Merkez Bankası kuruldu ve Türk parası basıldı. Türkiye İş Bankasıyla birlikte birçok banka ve Anadolu Sigorta kuruldu. 


Büyük bir sanayi devrimi ile ülkenin dört bir yanında dokumacılık ve şeker fabrikaları açıldı. Çimento ve kereste fabrikaları ile yerli inşaat hamlesi yapıldı. Çağının ilerisinde bir vizyonla Gölcük tersanesi, Kayseri Uçak ve Motor Fabrikası ve Eskişehir Uçak Bakım İşletmesi kuruldu. 

Cumhuriyet’in önemli bir projesi, Türk çiftçisini modern tarımla buluşturan Gazi Orman Çiftliği kuruldu. Kırsalın kalkınması ve çiftçilerin desteklenmesi için Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri kuruldu. 


Ulaşım ve haberleşme alanında adeta devrim yapıldı. Devlet Demir Yolları, Türk Hava Kurumu ve Türkiye Turing ve Otomotiv Kurumu kuruldu. Kabotaj Hakkı tanındı. Ülkenin dört bir yanına demir yolları döşendi. Yabancı şirketlere ait demir yolları geri alındı. İstanbul’da tramvay hatları açıldı. Başta Haydarpaşa ve İzmir Limanı olmak üzere limanlar geri alındı. Ankara ve İstanbul arasındaki seferler ile hava taşımacılığı başladı. Türk Telsiz ve Telefon Şirketi kuruldu. Ankara ile İstanbul arasında telefon hattı erişime açıldı. İstanbul Radyosu ve birçok radyo yayına başladı.

Toplumsal yaşam yeniden düzenlendi. Kadınlara belediyelerde seçme ve seçilme hakkı verildi. Şapka Kanunu, uluslararası saat ve takvimin kabulü, uluslararası rakamların, ölçülerin değişmesi ile yaşam kolaylaştı, Batı ile olan ticari ilişkiler gelişti.


Siyasi diyalog, ekonomik iş birliği ve kültürel uyumun tesis edildiği dış politikada barış esas alındı ve Milletler Cemiyetine üye olundu. 

Cumhuriyetin ilk 10 yılında ekonominin kuruluş temelleri atıldı. Başlangıçta ağırlıklı olarak liberal politikalar izlendi. Bütçe disiplini ve denk bütçe esas alındı. İç ve dış borçlanmadan kaçınıldı. Bu dönemde bütçe ya denk geldi ya da fazla verdi. Ortalama büyüme oranı yüzde 10’un üzerindeydi. 1929 yılında dünyada yaşanan buhranda dahi ekonomimiz istikrarla büyümeye devam etti. Enflasyon neredeyse hiç yaşanmadı. 1923’te 1 ABD doları yaklaşık 1 Türk lirasına eşitti. 1933 yılına gelindiğinde ise bir dolar sadece 1,17 Türk lirasıydı. Lozan Anlaşması çerçevesinde Osmanlı’nın borçları da üstlenilmiş ve takribi 1 yıllık bütçeye denk gelen bir tutar 1924 yılından itibaren taksitle ödenmeye başlanmıştı. Tüm bunlara rağmen Türkiye aralıksız olarak bu 10 yılda büyümeye, gelişmeye ve Türk lirası da değerini korumaya devam etti. Böylesine büyük bir kalkınma hamlesi dünya tarihinde görülmemişti, bir ilkti.


Bizlere miras bırakılan bu büyük mucizeye sahip çıkabilmek için onu iyi anlamalı, anlatmalı ve en önemlisi unutturmamalıyız. Bugün ülkemizin yaşadığı sorunlara baktığımızda halen çözüm yollarının her alanda olağanüstü bir gelişim yaşadığımız o dönemde, yani Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında olduğunu görüyoruz. Ne şanslıyız ki fikirleri ve icraatları 20. yüzyıla sığmamış ve 21. yüzyıla taşarak ışık tutmuş dünyadaki tek lidere sahibiz. Ne şanslıyız ki, Cumhuriyet'imizin kuruluş ayarlarına dönerek, önderimiz Atatürk’ün bir asır önce yaptığı gibi özgürlüklerden, akıldan, bilimden, sanattan, kültürden ve çağdaşlıktan yana olarak içinde bulunduğumuz tüm sorunları aşabiliriz. 


“Umutsuz insan vardır ama umutsuz durum yoktur” sözü Atatürk’ün Millî Mücadele ile başlayan ve genç Türkiye Cumhuriyeti ile devam eden hayat hikayesinin adeta bir sloganıdır. Onun ışığında yetişen ve bu sözü hayat görüşü olarak kabul eden YÜCElen gençlerimiz de bugün yaptıkları hazırlıklarla bizlere o günleri anlatacak, yaşatacak ve içimizi umutla dolduracaklar.


Bu anlamlı günde Başkomutanımız ve ulu önderimiz Atatürk’ü ve tüm şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyor, Atatürk’ün izinde yürüyen YÜCElen gençlerimize sevgilerimi iletiyorum.


Saygılarımla,

Kağan Kalınyazgan

Adres Bilgileri